Gelecek Partisi İlçe Başkanı Hacı Bekir Kurt ülke gündemine oturan ve siyasetçilerin bir birlerine yönelik yaptığı ağır eleştirileri içeren açıklamaları ile ilgili yapmış olduğu açıklamada;”Kaldı ki; hükümet olmuş bir siyasi hareketin, devletin tüm kuvvet ve kudretini arkasına alıp istediğine ve istediği gibi hareket ya da hakaret etme makamı hiç değil ve bu serbestiyi hiç kimseye tanımaz da. Her şeyin olduğu gibi onu yönetmenin ve bunun da bir ahlakı bir ahkamı, bir usulü-üslubu ve usturubu, bir esası-tadili erkanı vardır. Devleti idare eden ricalin de bir ağırlığı, bir vakarı ve ciddiyeti olması gerektiği gibi vesselam. Ha bire laf, ha bire gaf, ha bire sinkaf ve bunu savunmak, arkalamak ve aklamak ta oldukça garip ve oldukça tuhaf kaçıyor hani.. Bakan ve millet vekili arasında siyasi ve bürokrasi dilinden ve seviyeden, zaviyeden uzak farfara, yaygara, hafif meşrep ya da hoppala tavır, ağzı gevşeklik, zevzeklik ya da boş boğazlık yakışıksız davranış ve tutumlardır ve devletin saygınlığını, güvenilirliğini ve ciddiyetini zedelemekte. Otoritesine, ketumluğuna ve vakarına halel getirmekte. Bu da hiç kimsenin ne hakkı ne de haddir zira, hükümetler bu gün ve fani, devlet hem bu gün-yarınlar ve bakidir. İcra makamı olup sorunlara göz-kulak kapatmak, yokmuş gibi davranmak, hata kusur ve eksikleri ve hatta cürümlerin üstünü örtmek, yandaşlık, çarkçılık ve faydacılık anlayışı ile yaklaşmak er ya da geç hezimet getirecek, muhakeme ve mahkeme zorunluluğu oluşturacak, hesap kestirip ve azap biçtirecektir. Devletin bir hafızası, bir aklı ve sırrı olduğu hep unutulur ama, devlet asla unutmaz. Devlet yaşayacak ki töre yaşasın, din yaşasın velhasıl bunlarla da insan yaşasın. Hiç kimse kendini bu devletin sahibi noktasında ya da kadim devlet geleneğinin üstünde görmesin. Bu devletin naibi de sahibi de asil Türk milletidir, geriye kalan herkes eküridir-vekildir. Bu vekalet er ya da geç ehline- sahibine devredilecektir ve edilmelidir de.. Devletin bekası ya da milli güvenliği; güvenlik sorunu ve beka adı altında gayrı meşru yapılanmalar, çalışmalar ya da şahsi idealler ve ikballere kurban edilemez. Kendi fikir ya da düşüncelerini doğrulamak adına genel kabulleri bile ret ya da tarihi gerçeklikleri bile çarpıtmak da kabul edile bilir bir şey değildir. İktidarlara vekalet veren milletin, çıkarları-alın teri ve emeği hiç kimseye yardım ya da ensar- muhacir anlayışı istismarı ile peşkeş çekilemez. ''Hane ye lazım olan camiye haramdır.'' Hal bu iken, şuursuz, kontrolsüz ve küresel kulüplere ve hesaplara kolaylık sağlayan stratejilere kılıf ya da kılık uydurmak devlet ricalinin ki, Hangi  Yetki ,Mevki ve makamda Olursa  olsun salahiyeti de değildir. Bin yıldır yaşadığımız coğrafya ya ''bizde MOĞOL steplerinden geldik'' demek, bu gün yaşanan ve dillendirilen sessiz bir istilanın kabulü olduğu, bizden önce bunu sarf edeni sarfı nazar edip, isnat edileni yutup sınırsız destek veren, bu milletin değerlerinin hamasetini yapan, onun siyasi ekmeğini yiyenlerce de ret ve kınanmalıydı, bu vehamet tekzip edilerek düzelttirilmeliydi. (Aynı şey mi? Kaçkınlar ile bizi aynı kefeye koymak nasıl bir ruh halidir. KAN veren, CAN veren ataların vebali buna tepkisiz kalanların da boynuna olsun.) Ama, maalesef olmadı, olmadığı gibi de karşı duranlar, kendilerinin siyasi çizgisinde olmadığı, vatan sever standartlarında bulunmadığı gerekçesi ile ve her zaman olduğu gibi pespayelik, vandallık ve magandalık vs itham ve ifratlarla karalandı. Çünkü, karşı duruş sergileyen, kaygılarını ve vatan bütünlüğünün tehdit altında olduğunu dillendiren, milliyetçi-ülkücü oylarla seçilmiş, davadar bir bakış açısı sergileyen seçilmiş bir vekil, bir akademisyen, bir siyasi parti lideri olması bile bir kıymeti harbiye oluşturmadı. Onu seçenlere ve iradeye ahde vefa dahi hissedilmedi ve seçmenler incitilmek pahasına demeçler ve meydan okumalar yapıldı. Sayın D. Bahçeli'' düzensiz göç adı konmamış bir istiladır'' demedi mi? ''Bir milyon geçici sığınmacı geri gönderilecek'' diyen sayın Erdoğan değil mi? Kaçak girişler devam ederken buna hoş görü gösterenler, kendi insanlarının eleştirilerine neden bu kadar hoyrat olmakta anlamak mümkün değil? ABD ve AB'ye ne sözler verildi de bu rezalete göz yumulmakta? Her hangi bir eleştiriye bu kadar ağır tepki verilmesi bir kafa karışıklığı ya da karmaşası değil mi? Sayın Soylu ''Bu bir milyona önce iş insanları karşı çıkacak'' diyerek Kaçak İşçi Cenneti Olduğumuz’da itiraf etmiş olmamış mıdır? Sırça köşk ve saraylardan çıkılsa kaçak ve düzensiz geçici sığınmacı sıkıntısının varlığı görülecektir. Muhkem iskan ve mekanların dışı ateş ve tehdit dolu. Sayın Ü. Özdağ bir soruna parmak basmıştır. Bunu ırkçılık saymak fevkalade yanlış ve yanlı bir davranıştır. Bu sıkıntıyı görmemek gaflet ve delalettir. Türkçe dahi bilmeyen birine araç için ehliyet, silah ruhsatı ve vatandaşlık vermek nasıl bir milliyetçilik, devletçiliktir? Ne yapalım, iç savaşa götürülmeye sessiz ve tepkisiz mi kalalım? Sırf siz istiyorsunuz diye muhalefet edilmesin mi? Kendi rapolarınız ile sabit, yüz on iki bin silah kayıp iken ve Van'dan her gün binlerce üniformalı eski ABD asker ve polisi Afgan-Pakistanlı' ya yönelik fikir yürütmeyelim mi? Cevabımızı bekleyin! Bir dava tükenmekte, sahte ile hakikatin çenç edilmiş ve temsilde kısır ve kıst nedeniyle iflas eşiğinde, ne kadar sırlansa ve gizlense de.. Ne diyelim bu siyasi evrilme, devrilme ve hatta savrulmanın bir fotoğrafı olması itibariyle de üzücü ve ancak, kıymetli bir örnek teşkil etmiştir milli hafızamızda ve lafzımızda, şerh olsun” dedi.